Haşr: Bir Anın Öyküsü
Bir zamanlar, uzak bir köyde, gün batımına doğru evlerinin bahçesinde oturan üç çocuk vardı. Biri, adı Yusuf’tu. Bir diğerinin adı ise Elif’ti. En küçükleri ise Meryem’di. Hepsi farklı dünyalardan gelmiş gibiydi, ama bir araya geldiklerinde her şey bir anlam kazanıyordu.
Yusuf, her zaman çözüm odaklıydı. Her konuda bir çözüm bulmalıydı. Onun için hayat, adeta bir strateji oyunuydu. Elif, tam tersine, her şeyin bir ilişki olduğunu düşünüyor, insanları ve duyguları anlamak istiyordu. Meryem ise henüz bir çocuktu; ancak, onun dünyası duygularla doluydu ve her şey ona masalsı bir şekilde görünüyordu. O gün, bahçede oturdukları sırada, birden bir konu açıldı.
“Haşr nedir, Yusuf?” diye sordu Elif, gözlerini gökyüzüne dikip. “Annem, hep bununla ilgili dua eder, ama ben hiç anlamadım.”
Yusuf, derin bir nefes alarak, “Haşr, son günün başlangıcıdır,” dedi. “Herkesin bir araya toplanacağı, tüm insanların hesap vereceği bir gündür. O günde, herkesin iyilikleriyle ödüllendirileceği, kötülükleriyle cezalandırılacağı bir andır. Bir nevi, her şeyin açığa çıkacağı bir hesaplaşma.”
Elif, biraz sessizleşti ve sonra başını sallayarak, “Ama Yusuf, sadece yaptıklarımızın hesabı verilmez ki,” dedi, “Herkesin hayatındaki ilişkiler, hissettikleri ve paylaştıkları da bir o kadar önemli olmalı. Belki de haşr, sadece bir hesaplaşma değil, aynı zamanda bir arınma, insanın içindeki tüm sevgiyi ve doğruluğu görebilmesi için bir fırsattır.”
Yusuf, gözlerini kısıp Elif’e bakarak, “Buna katılmıyorum,” dedi. “Bu bir sistem, her şeyin yerli yerine oturduğu bir gün. İnsanlar yanlışlarından arındığında, yaptıkları doğru şeylerle karşılaştırılır ve sonuçlar buna göre şekillenir.”
O sırada, Meryem, diğerlerinin söylediklerini anlamadan, “Haşr çok güzel bir şey olmalı, değil mi?” dedi. “Çünkü ben hep duygularla, kalbimle yaşarım. İyilik yapmak, insanları mutlu etmek, onlara güven vermek çok önemli. Haşr, belki de tüm bunların doğru olduğu bir gün olacak.”
Herkes sessiz kaldı. Yusuf ve Elif’in bakışları, birbirine daha yakın oluyordu. Birbirlerinden farklı olsalar da, aynı konuyu başka açılardan ele alıyorlardı. Meryem ise her şeyin özünü anladığını düşünüyordu. O, duygularının ve insanların iç dünyalarının önemli olduğunu, insanın kalbiyle yaptığı her şeyin anlam taşıdığını hissediyordu.
Bir Anın Ardında
O an, Meryem’in içindeki bir şey değişti. Haşr, sadece bir ödüllendirme ya da cezalandırma günü değildi. Elif’in söyledikleri, ona içindeki sevginin, insanlarla kurduğu bağların bir gün gerçek anlamda ortaya çıkacağı hissini verdi. Yusuf’un söyledikleri ise, hayatın her anında doğruyu yapmanın ve doğru sonuçlar almak için çaba göstermenin önemini anlatıyordu.
Birlikte, farklı bakış açılarıyla haşr azabını düşündüler. Birinin çözüm odaklı yaklaşımı, diğerinin ilişki odaklı bakışıyla birleşince, gerçekte haşr azabının ne olduğunu daha net bir şekilde anlayabiliyorlardı. Her birinin bakış açısı, diğerinin zıddı gibiydi, ama hepsi de doğruydu. Çünkü haşr, bir nevi içsel bir hesaplaşma, bir temizlikti. Hem duyguların, hem de eylemlerin özüdür.
Yusuf, Elif’e dönerken, “Bazen ilişkiler, duygularla değil, doğru kararlarla da şekillenir. Ama duyguların da bir anlamı vardır, değil mi?” dedi.
Elif, gülümseyerek başını salladı. “Evet, bazen doğru olanı yapmak kalpten gelir,” dedi.
Ve Meryem, çocukça bir şekilde, “Bence haşr, herkesin içinde en güzel haliyle parladığı bir an olmalı,” dedi. “Herkesin içindeki iyiliğin ortaya çıktığı bir gün.”
Sonuç: İçsel Bir Yolculuk
Haşr, her birimiz için farklı bir anlam taşıyabilir. Bu yazıyı okurken, belki de sizin de içsel bir yolculuğa çıktığınızı hissediyorsunuz. Her birimiz, hayatın içinde farklı şekilde şekilleniyor, farklı bakış açıları ve duygularla dünyayı algılıyoruz. Bu hikaye, bir yandan haşr azabının farklı boyutlarını keşfetmemize yardımcı olurken, diğer yandan bize, hayatın sonu ve sonrası üzerine düşünmemiz için bir fırsat sunuyor.
Sizce haşr sadece bir hesaplaşma mı, yoksa bir arınma ve içsel bir temizlik mi? Bunu nasıl algılıyorsunuz? Düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?